İnsan gel-gitlerinde aklını mı dinlemeli kalbini mi?

30 Haziran 2010 Çarşamba

Hayat ne diye müşterek, abi?

Hayat ne diye müşterek?


Hayat müşterek mi? Kesinlik ile evet! Ama kahrolası insan ancak ve ancak iş başkasının değil kendi menfaati olduğunda ancak anlıyor bunu ve olmaz kırıcı laflar ediyor! Ne din bağı ne insanlık bağı ölçüt insanlar ! Kan bağı da fark etmiyor, hele aynı karında yatmak hiç mühim değil! Niye mi böyle diyorum, niye mi böyle volkan gibi püskürüyorum? Sizin kardeşiniz attığınız mesajı görmezden gelip birkaç gün sonra yine mesaj attığınızda size hiç “ Yürü git senden hayır yokmuş! Ben başka kardeş arıcam” diye bir mesaj attı mı ciddi bir şekilde?! Ve devamında dış kutusunda “fragile” yani “kırılgan” yazan kalbiniz paramparça oldu mu? Benim oldu işte! Teoman’ın şarkısı canlandı mı büyük mü büyük beyin fabrikanızda: Paramparça! Benim oldu işte!? Ve o yüce, ihtişamlı ve canlılı gönül dağınız yerle yeksan oldu mu? Benim oldu işte! Ve ne demiş feylesoflar ve kalp alimleri : “ Oldu ile öldüye çare yok!” Pişmiş aş ile pişmiş söze ne katılır? Sadaka them.( onları tasdikliyorum)



Sizce bu oldu ve öldüleri değiştirmek mümkün mü? Mümkünse ne kadar? Değilse ne kadar? Bir filozof diyor ki “ bir insanın bir davranışını değiştirmek, onun yeniden doğurmak kadar zordur!”Güzel bir yardımcı söz. Evet ,siz hiç yeniden doğurabilir misiniz birisini? Sanmıyorum gözü olan birinin özellikle bir bayan bir anne ise bu olayı göze alacağını! Hem de hiç mi hiç yahu. Ok yaydan bir kere çıkar, kurşun tüfekten bir kere çıkar gibi sözlere yer verip onları fazla şımartmaya gerek yok. Çünkü son kalp raporuma göre içimde öcü bir şey var : Acı. Bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan şey, hatta en mutlu saniyelerimizde bile. Batılı feylosof Hz. Horatius’un harika bir sözü var. Şu an pencerelerim gözlerimde canlanıyor ve lafı gediğine oturtan bir söz, üzerine söyletmeyen bir söz. Belki de kelam!Latince diyor ki “Et post equitem sade atra cura!!!” yani “ Ve hüzün atımızın terkisine binip (gene, gene) geldi!..” Öyle mutlu bir şekilde gidiyordum ki hayat yolunda hiç aklıma gelmemişti önüme hüznün çıkacağı aniden! Ve benim bir büyük kardeşimin ve beni doğuran kadınla ona doğurtan kişinin yaptıkları hayat trafiğinde aniden önüme çıkan kocaman bir istenmedik şey… Sizin hayatınızda da oluyor böyle istenmedik şeyler değil mi? O zaman alın bu sözü de evinin boş duvarlarına ve beyninizin boş yerlerine asın…

Sonuç olarak acı tahammül edilmeyecek bir şey hacı! Kim bir kumsalda mavi denizle yeşil ormanın arasına hamak kurmak istemez? İsteme kat sayınız tavan yapmış şekilde istersiniz değil mi? Lakin hüzünlerimiz, dertlerimiz, sıkıntılarımız ne diye o mutluluk hamağımızın iplerini mutluluk karşıtı köpek gibi kemirmek ister durur? Ne diye? Yoksa Allah Tanrı’yı mutlu etmek için mi? Yoksa hayat bu yüzden mi müşterek ne? Yoksa başka bir hakikatli nane için mi ne?

29 Haziran 2010 Salı

Tanrı Güneş'i Korusun!



Atacak kurşunu kalmamış bir
Asker duruşuyla selamlıyorum
Bitkinliği kızıllığın generali
Güneşi

Ve peygamberlerin en kalbi
Duygularıyla bir pir asker duası
Dökülüyor dudaklarımdan şırıl şırıl
Şelalenin ucundaki ab-ı hayat gibi :
“Tanrı eşsiz Güneşi korusun!
Ve Evren onu her sabah yeniden doğursun!
Ultra doğurgan bir kadın gibi!"
Amin!
Ya Rabbel evrenin!..

28 Haziran 2010 Pazartesi

Dostlar Biz'i Hatırlasın!..


Ayrılırken apansız
En kuytu anda
Zaman tadını yitiriverir hemen
Mekan da garipser
Çocuk çocuk ...

Ve çocuk büyür
Dağından kopup gelen sevinç gibi
Ve büyük büyük der ki
Örgütlenmiş ve katreleşmiş
Bir tsunami edasıyla:
Ben gider
                   Biz
Kalır!
Dostlar      
                   Biz'i
Hatırlasın!..


25 Haziran 2010 Cuma

Sıcak Bir El Bekliyorum Göklerden


Ben ne zaman
İçten bi kızdım, sövdüm dertlere
Apansız büyüdüler,
Amansız büyüdüler
Dağdaki gözü dönmüş bir çığ gibi

Ve ezdiler beni
Neşeli bir kır çiçeğini ezer gibi
Ve ezip geçtiler
Arkalarına bakmadan
Filistinli masum çocukları ezen
Ve umarsızca geçen
Ve geçip giden
Öcü tanklar gibi!

Artık sıcak bir el bekliyorum ta
Göklerden, niye?
Beni tekrar hayata
Kaldırsın olduğum yerden diye
Yeniden ormanda nefes alayım diye
Yeniden kopkoyu âşık olayım diye
Yeniden insafsız tanklara taş atayım diye…

Şimdi sıcacık bir el bekliyorum ta
Göklerden
Nasıl mı?
İntikamla atan kalbimde
Ağlasız, hudutsuz, kotasız
Uzadıkça uzayan mavi bir ümitle…

Sallandırın Hiç-i !


Boşlukta sadece bir ben varım
Ve  masa ve krem laptopum
Ve bir de beyaz kablolu farem
Penceremde ise siyah ağaçlı bir tablo
Tek celsede birleştiriyorum ikisini!
Ve darağacı ilan ediyorum onları
Derken yargısız infaza hüküm giyiyorum
Usulca giyiniyorum baştan aşağı
İdealsiz ve Aşksız ben-i sallandırmak için!
Ne gereği var yaşamasına hiç-in?!

Huzur-a Kanatlanış


 

Ey beni hiç yoktan
Cıvık balçıktan
Var-layanım!
Şu hayat coğrafyasında beni
Her engele karşı kudretinle
Su gibi güçlü eyle!
Eyle ki
Mağrur dağları aşam!

Ey beni hayat saatinin
Her saniyesi
Öğretmen gibi Yok-layanım!
Hayat dersinde yanlışlarıma rahmetinle
Tebessüm eyle!
Öyle bir eyle ki
Büyük sınavı geçem!

Ey benim nihayet tüm varlığımı
Sihirli değneğiyle Yok-layanım!
Al beni de bir kuş eyle
Cennet yuvana!
Öyle bir eyle ki
Hiç Cehennem’e kanatlanmayam!
Öylece o sonsuz,yemyeşil huzuruna KANATLANAM!

24 Haziran 2010 Perşembe

Enfes Bİr Göksel Tablo



Tanrının eşsiz, sihirli fırçasıyla
İnsanlar arılaşmış ,vızır vızır kıratta
Menekşeler eğilmiş rükûda
Vay be 
Ne göksel tablo!

Taşlar yerde inil inil secdedeler
Rüzgâr sağa sola püfür püfür
Selam veriyor! 
Vay be 
Ne göksel tablo!


Bu nasıl desem hayvanüstü
Doğaüstü
İnsanüstü bi şey
Takdire şayan!



Duyuyor musunuz kuşlar da cıvıl cıvıl?
Tesbihat yapıyorlar
Ve iri avuçlarıyla tüm ağaçlar
Nasıl da duadalar
Ve tüm mahlûkat si notasında
Hep bir ağızdan
Tekbir Rabbe
Amin diyor.
Vay be 
Ne göksel tablo!

Allah’ım doğrusu
Bu  enfes tablonun tadı
Gözümüzde kaldı
Eline, yüreğine sağlık
Güzel olmuş!
Ama daha iyisini bekliyoruz
Haberin olsun  !

Bir Ölünün Sessiz Çığlığı

Tüm ölüyken dirilip
Diriyken tekrar öleceklere 
Ve tekrar dirileceklere ithafen....
Ölünün sessiz çığlığı

Terk etmişti apansız sevgilim Hayat beni!

Var ya O’ndan hiç beklemediğim bir anda

Peşimden koşan Ölüm de gülümseyip soruvermişti:

Ya sen beni hiç bekledin mi ki dünya denen başı hoş odanda?

23 Haziran 2010 Çarşamba

Taştan Bir Evim Olsa!



Taş'tan bir evim olsa,
Çatısı güneş rengi sarışın otlardan olan.
Ve tırsmadan kursa aralarına Anka kuşu yuva,
Betondan değil Taş'tan bir evim olsa!

Taş'tan bir evim olsa,
Âşık sarmaşıkların yüce duvarlarına boya olduğu.
Ve seviyle aksa önünden Ganj gibi balıklı bir derecik,
Betondan değil Taş'tan bir evim olsa!

Taş'tan bir evim olsa,
Pencereleri sınırsız, özgür bir ağaçtan olan
Ve huzurla baksa gözlerim kutsal gökkuşağına ve Sonsuzluk'a,
 Betondan değil Taş'tan bir evim olsa!

Biz Bu Uzayan Uzayda Neyin Nesi Neyin Fesiyiz ,abi ?



Biz neyiz, neciyiz?

Bizler on parmaklı, iki bacaklı, iki kollu, iki gözlü , bir akıllı, bir kalpli insanlar neyiz? Bitki mi , hayvan mı, kişi mi, doğa mı, evren mi, yoksa Tanrı mıyız ? Bana kalırsa hepsinden bi gıram olmalı diyen mahluklarız , yani yaratıklar. Ve bizler sokaktaki itoğlu itler gibi başıboş programlanmamışızdır diye düşünüyorum. Bizleri yaratan yüce bir Mühendis var Alexandar Pope’nin söylediği gibi. Ve bizleri yaratan en karışık bilgisayarlardan daha karışık ama basitçe yaratmış. Bizler androidlerin en son merhalesi gibiyiz. Yani Robocop’tan aşa yanımız yok dahası yukarımız var. Ve nasıl çalışırız biz insanlar? Kalbimiz Tanrı-yapımı saat misali ayarlanmış tik tak tik tak çalışıyor. Dahası aklımızda bilgisayar işlemcisi gibi çalışıp gidiyor. İnanılmaz ama gözlerimiz beş yüz yetmiş dört mega piksel kamera vs…    

Şimdi yakışıklı bir soru. Böyle harika, kompleks bir yaratığa bir yazılım hazırlamıştır değil mi Yüce Zeka? Elbette. Peki nasıl bir software yani yazılım hazırlamıştır yüce Mühendis? Sanki Bill Gates’ in windows gibi yada  linux gibi diyen aklınızın seslerini işitiyorum… Bence bizleri yaratan Yaratıcı bizlere göksel, ilahi bir işletim sistemi vermiş, mükemmel kusursuz. Ne mi? Bir meleğin itinalı kargoculuğuyla gelen, çağların en büyük network’ü yani ağı dindir! Din nedir? Din güneştir ve her cinsten karanlıkları aydınlatır. Geceyi aydınlatır, geceye dönüşmüş gündüzleri aydınlatır. Hatta geceleşmiş, kararmış felsefeleri aydınlatır hem de bir huzmeyle bile. Dahası belki de en önemlisi iç karanlıkları aydınlatır. İçiniz gün ortası gibi aydınlık mı yoksa gecenin leylesi gibi karanlık mı? Benimkini sorarsanız biraz aydınlık biraz karanlık yani loş bir içim var. Tam manasıyla araftayım gene… Allah ötedeki araftan korusun beni ve bizi…

Son tahlilde, herkes bu göksel işletim sistemini belleğine adam akıllı kursa ve gücün yettiği kadar uygulasa sorun ,kargaşa çıkar mı? Saat gibi dönmez mi feleğin çarkı? Çıkar mı hem içsel dünyada hem de dışsal Dünya’da? Hani bir söz var ya “ herkes evinin önünü süpürse her yer pir u pak olmaz mı ?” diye ben de ona benzer bir sözle kapatmak istiyorum celsemi: Herkes Göksel İşletim Sistemi kursa kendisine bırak Dünya’yı kâinat pir u pak olmaz mı?














22 Haziran 2010 Salı

Bir hayal mi tutsak ne?


Nasıl olur Dünyalı arkadaşlarım...
Bir hayal tutsak!

Bu gece ay ile yıldız arasına hamak kursak
Şöyle çakır keyifle uzansak
Yaşanmış tüm öcülükleri bi kenara sallasak
 
Sonra da bir uyusak
Pir uyusak
Mahmur gözlerle

El değmemiş
Akıl değmemiş
Kalp değmemiş
Cicili, enfes ve bakir-e Cennet’e uyansak!

Devr-i Âlem


Büyük Gel-Git'li bir şiir ...



Dönüyorum, duruşsuz dönüyorum!
Kâh şeyh yapımı,
 Tutulmuş bir mevlevi misali,
Hu hu,hu hu !
Adeta Harikalar Diyarı’nda gibiyim.

Dönüyorum, duraksız dönüyorum!
Kâh nefis yapımı,
Şaşmış bir dünya misali,
Pat küt, pat küt!
Adeta Rüsvalar Diyarı’nda gibiyim.


Dönüyorum, durmadan dönüyorum!
 Kâh Tanrı yapımı,
Kurulmuş bir saat misali,
Tik tak, tik tak!
Adeta Kuklalar Diyarı’nda gibiyim.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Zaman ve Bitişsiz Soru İşaretleri


Zaman ve Bitişsiz Soru İşaretleri
Zaman , zaman ,zaman! Ne zaman geldi , ne zaman geçti bunca vakit ,onca zaman? Anlayamıyor aklım, belki de gücü mü yetmiyor ne? Sarışın güneşin takvimine bakıyorum da mısırlılar gibi hesap yaparak yirmi artı bir yıl olduğunu görüyor kahverengi ve meraklı gözlerim. Dile kolay, yirmi bir yıl olmuş! Pehh sesi çıkıyor ağzımdan! Hayrete kapılıyorum! Hadi ordan diyeceğim olmayacak! Ben olsam olsam şu bir yanı bayat hayatta  bir gün ya da bir günün birazı kalmışımdır diyeceğim. Gene olacak mı? Olmayacak!... Niye mi? Şu zaman denen ucu başı gözükmeyen şey izafiymiş. Yani göreceliymiş. Örneklemek gerekirse sana göreceymiş, bana göreceymiş… Bu m-mışların ve  -mişlerin yüzünden aklım dumurda. Anlamıyor bir türlü, sanırım şu uzayan uzayda aklım hala darda…
Ama diğer taraftan kalbim ise  huzurun renginde. Adeta bağlamış kendini sonsuz,yüce ve harika bir sevgiliye, bu yüzden rahat mı rahat. Bi bakın şunun keyfine ohh… Cennetle müjdelenenler gibi şen şakrak sanki. Her neyse sonuçta  zaman  işte geçiyor bana sormadan bir şekilde. O su gibi akıyor akıyor yolunu buluyor.   Ve zaman apansız aklımda mantar gibi soru işaretleri bitiriyor. İstemediğim kadar, ve  de doğu-batı filozoflarınca bile istenmeyecek kadar. Akıl toprağım sorudan mantarla doldu taştı. İşte buyrun bakın mantarların tadına. Ama önce teker teker , özenle toplayın ezmeden büzmeden. “Buyrun cenaze namazına” dedirtecek  sorulara:  “Sizce zaman kendinden haberdar mı?” Bence değil , çünki dakikalar birbirine sormadan yoluna devam ediyor. Saniyeler de birbirine tanımayan ayrı devlet.Zamanın başı var mı, varsa nerde?  Siz yakalayabilir, bulabilir misiniz? Zamanın ortasında mıyız? Zaman bize göre midir?  Yani darvinin dedesi maymunların da zamanı var mı, veyahut bitkilerin zaman endişesi var mı? “ Zamanı geçmiş, şimdiki ve gelecek diye algılayan biz miyiz? Biz algıcı yaratıklar mıyız neyiz?
Sıkıldınız bu sorulardan tahminliyorum ama son birkaç sorucuk daha söz. Gelecek zaman gelecekte bize ne getirecek? Değişmeler iyi yönde mi  olacak yoksa kötü mü? Bize mutluluğu mu , hüznü mü getirecek? Bize sonu mu getirecek, sonsuzluğu mu? Son olarak da şunu cevaplayabilir misiniz noksan,mahdut ve  mahluk  insanlığın insanları : Zaman bizim kalbimize huzurun kod adı Cennet’i mi getirecek yoksa hüznün kod adı Cehennemi mi?..